16 Haziran 2014 Pazartesi

Youtube'dan programsız video indir


Youtube'dan video indirmek için birçok program kullanmama ramen, bence kullanılabilecek en iyi yol;

İndirmek istediğiniz video linkinin başına ss yazmak ve enter'e basmak.

Daha sonra gelecek sayfadan videoyu istediğiniz formatta indirebilirsiniz.


11 Haziran 2014 Çarşamba

MACTYPE - Windows'da yazı tipini MacOSX'deki gibi yapın


Apple bilgisayarların font renderingi herzaman beni mest etmiştir. Bence mactype yazılımı bu işi gayet iyi yapıyor.

Programa aşağıdaki linkten ulaşılabilir.

 https://code.google.com/p/mactype/

Kolay gelsin :o)

1 Nisan 2010 Perşembe

Düzenli Hayat


Üniversiteyi bitirmeden bir yıl önce başladım onu duymaya, her şikayet ettiğimde o vadediliyordu. "Sık dişini, okulu bitir, askere git gel, düzenli bir hayatın olsun, mutlu ol." dendi. Düşünmesi hoştu ilk bakışta, kendi paramı kendim kazanıp, özgür olacağımı düşünüyordum. Artık abuk formüller olmayacak, onları ezberleyip sınanmak zorunda olmayacaktım. Kendi sevdiğim işi yapıp üstünede para kazacaktım.

"Hey yavrum hey!" dedim okulu bitirip koşarak askere gittim. Karşılaştığım karşısında tepki verdim önce, "Şunun şurasında 11 ay kaldı, bitirince özgürsün, önce güzel bir işe girip düzenli bir hayata adım atarsın, sonrada..." deyip gaz verdiler, umut vadetdiler yine. Hiç alışkın olmadığım, bilmediğim bir dünyaya beni hayran bırakıp, uzaktan izlediler beni, bir adet akıllıda çıkıp, "Oğlum ne yapıyorsun?, sakin ol!, manyak mısın?" demedi.

Günlerimi onun için sayıyordum artık, hiçbirşey umrumda değildi. Beni bekleyen monoton hayatın rüzgarını hissetmiyor, sesini dahi duymuyordum. Odaklandığım tek şey, düzenli hayattı ve onu istediğimi sanıyordum.

Askerliği bitirip, özgürlüğe yelken açmam olaylı oldu, ses getirdi çevremde. Gündüzleri kış uykusunda gibi uyuyor, geceleri, kendime benzeyen kişileri bulup, mütemadiyen alkol tüketip, gezip eğleniyordum. Gecem, gündüzüm karışmıştı ve bundan inanılmaz bir zevk duyuyordum. Bana benzeyen insanların, belli periyotlarda düzenli hayata geçmesi ve çevremden aldığım "Düzenli Hayat" konferanslarıyla, bu hayat tarzım iki ay sonra malesef sekteye uğradı. Çıkmaz yola girmiştim artık ve bende nail olmak zorunda kaldım.

Sadece yirmi günlük tecrübelerime dayanarak söyleyebileceklerim; Hiç umutla bakacağınız bir hayat tarzı değil. Kendi kendinizi otomasyona bağlayacağınız, haz duyamayacağınız bir sistem bu. Robot gibi uyanıp, belli periyotlarda aynı hareketleri sonsuz kere tekrar edeceksiniz, sonrada ben bunu yaşadım, nasıl olur diyerek saçmalayacaksınız. Daha önce beğenemediğiniz ortalama dizileri, filmleri bile beğenebiliyor, saçma sapan muhabbetlere girişip zevk alabiliyor olacaksınız. Ben ettim, siz etmeyin. Kolay gelsin!.

29 Mart 2010 Pazartesi

Anlatmak, Dinlemek


Arkadaş arasında, anlattığınız şeyi ağzınıza tıkayıp, kendi hikayesini anlatmaya çalışan insanlar vardır ya!. Müjde!, bugün içlerinden bir tanesini öldürüyordum, elimden zor aldılar. Kesinlikle pişman değilim, olmayacağımda.

Her zamanki gibi geyik yapsam, anlattığım içerik hayati önem taşımayıp, yorum hakkı dahi doğursa, samimi falan olup, sonradan hikayenin ortasında girmese, belki boğazına yapışmak yerine, elimi omzuna atar, hehehe! diyerek istediği tepkiyi bile verebilirdim.

Karşılaştığım davranış, patavatsızlık mı?, dangalaklık mı?, yoksa ben öküz müyüm?. Bu üçünü istiyorum!.

Dip Not: Blog iyiden iyiye nefret kusma platformuna döndü, farkındayım. Tahminim, ruh halimin ve yazma tetikleyici mekanizmamın etkisi var bu konuda, idare edin artık. 8)

27 Mart 2010 Cumartesi

Mutluluk Oyunu




Mutluluk, aslında hepimizin kendi içinde, çevresine karşı oynadığı bir oyun değil midir? Aptal yerine koymuş olmuyormuyuz karşımızdakini? Neden "nasılsın?" diye sorulduğunda refleks olarak "sağol, iyiyim" şeklinde bir cevap dökülüyor ağzımızdan? Neden, bok gibi hissettiğimiz bir anda, fotoğraf çekilirken gülmek zorundayız?

Klip: Evanescence - Everybody´s Fool

25 Mart 2010 Perşembe

"Mühendis Bey"


"Alışmadık götte don durmaz!" derler ya aynen o durumdayım heralde. Lise ve üniversitede, beni tanımayanlar tarafından, birçok sıfata maruz kalınarak çağırıldım. Genelde "Hişt! oğlum", "Sen konuşan!", "Çocuk!", "Hişt sen uzun saçlı" hatta otobüste beni arkadan görüp "Hanımefendi!", "Hanım kızım" diye sesini duyurmaya çalışanlar, yer vermeye yeltenenler bile olmuştu.
Sonra okul bitti, mecburen askere gittik. "Aptal Çavuş", "Dingil", "Öküz", "Nöbetçi" olduk bir anda, normalde yanımda olmasından rahatsız olacağım, gıt zekalı insanlar komutanımmış meğer. Bende öncelikle üst rütbeleri, daha sonra yalakağı, yalançılığı, komutan satmayı, aslında oyunu kuralına göre oynamayı öğrenip, "Aslanım", "Kral Çavuşum" oldum. O boktan dünyadan gitmeye hazırlanırkende "Kıdemli","....cim" oldum bir anda ve o sayfada kapandı.
Şimdi, geçmişte bana böyle seslenen insanlar, "Mühendis Bey", ".... Bey" diye sesleniyorlar. Önce garipseyip o adamın ben olduğunu anlıyorum ve hala suratlarına tükürme isteğim olduğunu notere tastik ettirip, değişmediğimi anlıyor ve gururlanıyorum.

20 Mart 2010 Cumartesi

Pazarlama Taktiği


Resmen taciz edildim, kullanıldım sayın blog!. Kızlar bana zorla ayakkabı satmaya çalıştılar...

Mübarek tatil gününe, yakın arkadaşımın ısrarcı ve sonu gelmeyen aramalarına, cevapsız kalmakla başladım. Geleneksel sabah uyanma şenliklerinde ise herzamanki gibi sigara ve el yapımı soğuk nescafe, yanımda oldular, desteklerini esirgemediler. Biraz mamırladıktan sonra, önceden cevapsız kaldığım aramalara geri döndüm, neyse ki panik yapacak birşey yokmuş. Telefonun diğer ucunda, sadece yeni açtığı ayakkabı dükkanında canı sıkılan ve bu boktan durumu paylaşmak isteyen bir birey varmış, "Hemen ortamı hazırla, ilacın geliyor." dedim kapattım.

Yolda azami hızda "Puddle Of Mudd - Blurry" eşliğinde ilerlerken aklımı, dinlediğim şarkının klibi ve öğlen yiyeceğim yemeğin hayali kurcalıyordu. Gözünü sevdiğim Kıbrıs'ımda, herşey normaldi, klasikti. Herzamanki gibi kuyu gibi olan çukurla düşüp, sonrasında "lanet olsun" diye tepki verip, arabamın ömrünü tüketiyordum.

Neyse mekana vardık, hayırlı olsun dilekleriyle birlikte dükkanı iyice inceledim, tabi şakayla karışık o ne kadar?, bu ne kadar? gibi müşteri triplerine girmeyide ihmal etmedim. İlk aşamada beni rahatsız eden tek şey arka planda çalan "Hadise - Evlenmeliyiz" klasik eseri oldu. Hemen fikrimi belirttim ve Sim Fm'in radyo şeysi olduğunu öğrenmemle bilgisayın başına geçip yeni bir playlist oluşturmam bir oldu, aslında şahanede oldu. Playlist'e attığım müzikler, bir ayakkabı dükkanından çok bir rock bar'a yakışan cinstendi ama arkadaşım (belkide ayıp olmasın diye) beğendi yada beğenirmiş gibi yaptı. Ivır zıvır günlük muhabbetlerden sonra, arkadaşım bana, yurt dışında bu kadar tutulan bir markanın az satıldığından, yanındaki dükkanın sahte Nike, Adidas, Converse, Puma sattığından ve acayip derecede ilgi gördüğünden falan bahsetti. Ben hemen bilir kişi tavırlarıyla "Ucuzdur, ondandır, hem adamlar orjinal gibi yapıyorlar artık, farketmek zor oluyor." dedim ve bana "Aslında sahte olduğu her hallerinden belli, aslında ucuzda sayılmazlar." dedi. Şaşırdım ve hemen cep telefonumu cebime iliştirip, "Gidip şu dükkana birde ben bakayım, mızır müşteri triplerine falan gireyim." dedim.

Maksimum on adım falan attıktan sonra artık zaten dükkan kapısındaydım. Adımlarımı atarken kurduğum plan, kız arkadaşıma ayakkabı alacaktım ve kararsızdım, çok mızırdım, hiçbirşeyi beğenmeyecek, her çakma markanın fiyatını soracaktım ve çıkacaktım. Gözüme ilk çarpan küçük bir ofis masasında oturan tatlı bir kız oldu, tereddüt etmeden içeriye girdim tabiki. Hoşgeldiniz! eşliğinde ilerlerken her kafamı çevirdiğimde içeriden başka güzel bir kız çıkıyordu, her çıkanda "Hoşgeldiniz!" demeyi ihmal etmiyordu. Bende büyük bir zevkle karşılık veriyordum tabiki, hatta başka birinin çıkmayacağını anladığım anda, "başka biri gelmeyecek mi?" diyerek iğrenç bir espiriye imza atmış bile bulundum. Toplamda küçücük dükkanda dört bayandan oluşmaktaydı bu satış ekibi. Hepside bir birinden güzel, bir birinden alımlıydı. "Giderleri var!" dememin bir sakıncası, abartısı olmaz heralde. Ben alık alık, dağınık dükkanın içerisinde gezinirken, kızlardan bir tanesi elini belime atıp (ilk aşamada şeker, sıcak kanlı bir kız olarak nitelendirdim) "Nasıl yardımcı olabilirim?" diye tatlı bir soruyla geldi, benim bütün kurduğum plan o kızları gördükten sonra iptal olmuştu tabi. "Kendime bir ayakkabı alıcam ama kararsızım." dedim. Sen misin? bunu diyen!, eli belimde olan kız hariç, diğer üç kız haldır haldır ayakkabı aramaya koyuldular ve yanımdaki kızda koluma girip benimle dükkanı gezmeye ve bana ayakkabı gösterip, "Bak şu var, sana çok güzel gider" demeye başladı. Bende orada bulunma amacımı unutup, halimden memnun, bir yandan gösterdikleri ayakkabıları, bir yandan koluma giren kızı inceliyordum. Aniden o üç kızdan bir tanesi beni belimden kavrayıp kendine çekti, ayırdı bizi sonra kendi koluma girip, "Sen onu bırak güzelim, zevksiz o, şunlara bak sen." dedi onunla gezmeye başladık dükkanı. İçimden "Ulan dedim, kapının önünde filmlerdeki gibi benim başıma vazo düşmüşte ölmüş falan olmayım sakın!. Cennet mi lan burası?, Huri mi lan bunlar?" derken diğeri geldi, "Canım,bak şunları buldum sana, nasıl beğendin mi?" dedi, "Güzel" deyip geçiştirdim, sonra diğeri uzaklardan, "Ama bana hiç bakmıyorsun, Beni sevmiyormusun yoksa?" dedi, şok oldum, panikledim. Kolumdaki kız hemen müdahale etti, beni kolumdan tutup koltuğa oturttu, "Bak, şunu dene canım sen, çok güzel" dedi ve ayakkabı denemeye koyulduk. Bir ayağımı biri kaptı, diğer ayağımı ötekisi, bir güzel giydirdiler ayakkabıları, iki kızda kolumda zar zor aynaya gittik. Aynaya bakarken bir tanesi abarttı elini göğsüme götürdü ve ben şaşırmaya çalışırken telefonum çaldı. Telefondaki arkadaşım "Nerde kaldın yahu, öldün mü?, yaşıyormusun?" dedi, "Emin değilim." diyerek kapattım, telefonu. Ordan ayakkabı almadan çıkmak zorunda olduğumu anladım bu telefondan sonra, hemen içlerinden en güzel olan kızın ayakkabısını beğenir gibi yaptım ve bana bunu ayırın gelip alacam deyip kendimi zar zor dışarıya attım.

Arkadaşıma verdiğim tek öneri, "Buradan taşının, bu kızlar burda olduğu sürece siz satış falan yapamazsınız."

Radyo

Sisteminizde Flash Player 10 kurulu değil :(